BİR MENKIBE (Şaşmaz bir ölçü)
* Peygamber efendimiz eshab-ı kiramdan bazı büyüklerle birlikte sohbet ederlerken yanlarına bir adam geliyor, başlıyor Peygamber efendimize kötü sözler söylemeye, "senin kadar kötü, senin kadar çirkin birini daha görmedim" diyor, benzeri hakaretler yapıyor. Eshab-ı kiram Peygamber efendimize bakıyorlar, bir işaret etse yetecek. Peygamber efendimiz, adamın her söylediğine doğru söylüyorsun buyuruyor. Sonra bu adam gidiyor, yanlarına hazret-i Ebu Bekir geliyor. Ya Resulallah ömrümde senin kadar güzel birini şimdiye kadar hiç görmedim. Senin kadar iyi birine hiç rastlamadım gibi güzel sözler söylüyor. Ona da Peygamber efendimiz doğru söylüyorsun ya Eba Bekir buyuruyor. Eshab-ı kiram şaşırıyorlar, Peygamberler şaka da olsa hiç yalan söylemezler. Peygamber efendimize, "Ya Resulallah, o adama da doğru
söylüyorsun buyurdunuz. Ebu Bekir'e de, bunun hikmeti nedir?" diyorlar.
Peygamber efendimiz, "Ben bir aynayım, bana bakan kendini görür. O adam bana baktı kendini gördü, kendi özelliklerini söyledi. Ebu Bekir baktı kendini gördü ve kendi özelliklerini söyledi" buyuruyor.
Mümin de müminin aynasıdır. Bir Müslüman, başka bir Müslümana sen şöyle kötüsün böyle kötüsün gibi şeyler söylese bilsin ki o özellikler kendisinde vardır.
Ayna Etkisi
"…….hayat bize içimizde olup biten hakkında sürekli olarak bilgi ve düşünce yolları önerir.Bu mesajlar bize her an çevremizden gönderilir ve sürekli doğru ve derin bilgiler verir.Kim olduğumuzu ve yaşayacaklarımızı anlamamıza yardım etmek için hayat tarafından gönderilen mesajların bu birinci düzeyi "ayna etkisi" olarak adlandırılır.Hayat bizimle konuşmak ve bize yol göstermek için gerçekten sayısız desteğe dayanır ve bu sadece bizim onu dinlemize bağlıdır.Etrafımızda olan biteni ve başkalarının hayatımızdaki yerini gözlemleyerek,kendimizi anlamak için sonsuz bir alana sahip oluruz.Carl Gustav Jung'un "başkalarında kendimizden bin bir parça görürüz,"dediği bu "ayna etkisi" işte bu yaşam anlayışında yer alır.
O halde bu ayna etkisi nedir? Kişisel araştırmamda kabul etmesi en zor felsefi kavramlardan biri sözkonusudur.Gerçekten de başkalarının kişiliğinde gördüğümüz her şey sadece kendimizin bir yansımasıdır mıdır?
Birisinde hoşumuza giden bir şey olduğunda,inanmaya ya da ifade etmeye cesaret edemediğimiz genellikle kendimizden bir parça sözkonusudur.Şimdiye kadar kabuledilebilir bir ilke.Daha da ileri gidelim.Başkasında katlanılmaz bir şey gördüğümüzde bu aynı zamanda bize de ait,ama bizim kaldıramadığımız bir kutupsallığın sözkonusu olduğu anlamına gelir.Bizzat kendimizle yüzleştirdiği için onu görmek ,kabul etmek istemeyiz ve başkasında da katlanamayız.Böyle bir durumda,bu konu kabul edilmesi çok daha zor bir hale gelir.Yine de bunun üzerinde samimi bir şekilde düşünelim.Dünyanın en büyük lastik adamı olsak bile,vücudumuzun kendi gözümüzle hiçbir zaman göremediğimiz tek kısmı hangisidir?Bu yüzümüz olabilir!Oysa,bu yüz ne ifade ediyor,neye yarıyor?Kimliğimizi gösterir ve kimlik denilen belgelerin üstüne yapıştırılan zaten onun fotoğrafıdır.Yüzümüzü görebilmenin tek yolu,ona bir aynada bakmaktır.O zaman aynada yansımamızı,bize yansıttığı aksı görürüz.
Hayatta,bizim aynamız başkasıdır.Orada gördüğümüz ve bize yansıttığı akis,kendimizin,içimizde olup bitenin gerçek aksidir.Eğer karşılaştığımız insanları"seçtiğimiz"olgusunu da eklersek bu daha da önem kazanır.Nasıl bir tokat ama! Örneğin,sürekli adaletsiz insanlarla karşılaşmamız ne de büyük bir tokat! O zaman bu bizi,başkalarına karşı kendi adaletsizliğimiz konusunda düşünmeye zorlar.Eğer sık sık açgözlü kişilerle karşılaşıyorsak kendi açgözlülüğümüz,genellikle ihanete uğruyorsak kendi sadakatsizliğimiz üzerine düşünelim.
Elbette,benim de çoğunlukla yaptığım gibi,başkasında hoşumuza gitmeyen ya da bizi rahatsız eden şeyin ne şekilde kendimiz olduğunu anlayamaz,göremeyiz.Ama tamamen samimiysek,kendimizi gerçekten gözlemlemeyi yargısız kabul edersek,başkasının neden bize benzediğini ve ne zaman onun gibi olduğumuzu hemen buluruz.Hayat öyle bir şekildedir ki,yalnızca bizi ilgilendiren ,bizimle ilgili olan şeyi görür,algılar ve ona yöneliriz.Yıllar önce,bir gün belli bir model araba satın almaya karar verdiğimde çok şaşırmıştım.Bu model aşağı yukarı bir seneden beri her yerde vardı.Arabayı satın almaya karar verdiğim günden itibaren,sokaklarda sürekli bu arabayı görüyordum.Oysa,bundan önceki günlerde olduğundan daha fazla araba yoktu,ama benim dikkatimi özellikle bu model çekmişti.Başkasında bizi çeken,bizi ilgilendiren şeyi de aynı şekilde görürüz.
Bu ayna etkisinin ikinci bileşeni,Bilinçdışımız,İç ses ya da Rehberimiz,bizi uygun olan kişilerle karşılaşmaya yönlendirmesidir.Bu ilke olumlu ve olumsuz yönde çalışır.Bir şeyi gerçekten istediğimizde,bize yardımcı olacak kişilere,kitaplara ya da radyo ve televizyon yayınlarına rastladığımızda böyle olur.Ama aynı zamanda,anlamamız,yaşama dair tutumumuzda değiştirmemiz gereken bir şey olduğunda, C.G.Jung'un "eşzamanlılık" fenomeni* adını verdiği "uygun olmayan" kişilerle karşılaşmamızı sağlayan da yine bu ilkedir.Bazen kavramak yada kabul etmek zordur,fakat her durumda,sorulacak tek soru ,"Bu durumda benim anlamam gereken şey ne?" ya da "Bu karşılaşma,bu durum bana ne öğretmeye çalışıyor?" sorusudur. Samimiysek hemen cevap gelir.Lamalar ve Tibetli Budistler zaten,"hayatta en iyi öğreticilerimiz (bizi daha çok harekete geçiren,ilerleten kişiler) en kötü düşmanlarımızdır,bize en çok acı çektiren kişilerdir…") derler.
Fakat,hayatımızda olup biten ve çalışmamız gereken şeyi bize haber verdiği kabul edilen bu mesajlara karşı ne yazık ki çoğunlukla sağır ya da ağır işiten durumdayız.Bu durumda daha ileriye,başarısız eylemlere,travmalara,hatta hastalığa doğru gitmek zorundayız.Onlar bizimle konuşurlar,ama onlar açısından da,bizim onların dilini çözmeyi öğrenmemiz gerekir. Herkes bir kolun,bir bacağın,bir midenin ya da bir akciğerin ne işe yaradığını biliyor kabul edilir.Fakat,sadece mekanik işleyişi anladığımız,bildiğimiz,bu bölümlerimizin ancak parçalanmış bir imajına sahibiz.Bu imajı,yani fiziksel bir rahatsızlığımızda ,işlevin genel anlamına ve özellikle temsil ettiği,psikolojik yansımasına doğru genişletmek iyi olur.Böylece bundan,bedenin şu ya da bu bölgesinde ortaya çıkan gerilimlerin anlamını elde edebiliriz.
"Yüreğim acı çekmekten korkuyor,dedi delikanlı Simyacıya,aysız bir gecede gökyüzüne bakarlarken.
-Acı çekmekten korkmanın,acının kendisinden daha kötü olduğunu söyle yüreğine.Ve düşlerinin peşinde oldukça hiçbir yürek asla acı çekmez."
Paulo Coelho – Simyacı
Sözün bittiği yer: Aynaya baktığın zaman yüzün kızarmasın.Geza Gardony
*Fenomen:
Olay:"Güneşin batıdan doğması gibi olağanüstü bir fenomen sayılmalıdır bu.(Kaynak:tdk
Kaynak: "Bana nerenin ağrıdını söyle sana nedenini söyleyeyim" Michel Odoul,Dharma Yayınevi,Sf:64-66
Kaynak : www.Dinimizislam.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder