1 May 2010

Diyarbakır Günlüğü.

Üniversiteye başladım başlayalı Nisan ayları hep bir yoğunluk içinde geçer. Üniversitemizin sistemi birazcık farklı diğer üniversitelerden. Nisan ayında ikinci dönemin finalleri olup, kısacık tatilimiz yapıp üçüncü döneme başlıyoruz. Çok hızlıyız çok.

Bende sahip olduğum kısacık tatilimi, gönüllü olarak faaliyet gösterdiğim Türkiye Uğur Böcekleri Projesi (TUP) adlı sosyal sorumluluk projesi kapsamında seminerler vererek geçirdim. Ne semineri dediğinizi duyar gibiyim. Aynı zamanda projemizin de değerleri olan yurt sevgisi, girişimcilik, iş kalitesi, dürüstlük ve hoşgörü öğelerini kapsayan 50 dakikalık seminerler veriyoruz. Ceza evleri, SHÇEK, ilköğretim okulları, liseler ve üniversitelerde değerlerimizi anlatarak insanların ufuklarını birazcık genişletip farkındalıklarını arttırmayı amaçlıyoruz.

Geçen hafta seminer vermek için önce Şanlıurfa’ nın Birecik ilçesine daha sonra da Diyarbakır’ a gittim. Yaklaşık 2,5 yıldır bu projenin içerinde olmama rağmen Ankara dışında seminer vermek kısmet olmamıştı. Urfa’ da bir sorun çıkacağına ihtimal vermiyordum ancak Diyarbakır hakkında endişelerim yok değildi. Diyarbakır’ da doğmuş ve ilköğretimi orda okumuş biri olarak bu endişelerim biraz tuhaftı aslında. Ancak basında yer alan haberler bilinçaltımda o kadar büyük bir yer kaplamış ve beni etkilenmiş ki, memleketime yabancılaşmışım. Şimdi anlıyorum ve böyle düşündüğüm için kendimden utanıyorum.

Diyarbakır’ a gidip yurt sevgisini anlattım, kardeşlerime atalarımızın bizim rahat yaşayabilmemiz için canlarını gözlerini kırpmadan verdiklerini söyledim. Etnik kökenlerinden sıyrılıp bağımsızlık uğruna tek vücut olduklarından bahsettim. Kimse taşlamadı beni, korumasız dolaştım sokaklarda, yumurtayla saldırmadı kimse, memleketimin toplu taşıma araçlarını kullandım, caddelerinde özgürce yürüdüm, burnumu kırmadılar benim, sapa sağlamım çok şükür.

Önce Ankara’ dan geldiğimi ve Diyarbakırlı olduğumu söyledim onlara. Buraya sizler için geldim dedim. Özellikle sorunlu semtlere gitmek istedim. Eğitim ve gelir düzeyi çok düşük olan semtlere gittim. Tabi ki de çocuklar da sorunluydu doğal olarak. Yani sorunluymuş, okul müdürleri öyle dedi . Sizi dinlemeye bilirler, rahatsız edebilirler, zorlanabilirsiniz dediler. Ben hiç bir şeyin farkına varmadım. O kadar keyifli geçti ki dakikalar, teneffüs saatini dört gözle bekleyen öğrenciler teneffüse çıkmak yerine beni dinlemek istediler. Sorunlu çocuklar bunlar mıymış dedim içimden.Keşke öğretmenimiz sen olsaydın dedi bazıları.Maharet bende değil tabi ki, anlattıklarımda ve anlatış biçiminde.. Dinlenmeye ve önemsenmeye o kadar çok ihtiyaçları var ki.

Pür dikkatle ve gözleri dola dola dinlediler beni. Daha önce kimse anlatmamış Çanakkale’ de 250.000 şehit verdiğimizi. Memleketimin günahsız, saf iyi niyetli çocukları, Nevşehir’ in Ürgüp ilçesinde kendini halkına adayan, onlara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için köy köy eşeği ile gezen Mustafa Güzelgöz ve Çanakkale’ de ölen atalarımız için “ Allah rahmet eylesin.” dediler. İçim cız etti. Polis tanklarına taş atan çocuklar bunlar mı dedim içimden. Hiç inanmamıştım o taşları bilinçli olarak attığınıza dedim ve bir kez daha gurur duydum onlarla.

Bir lisede de seminer verdim. Beyinleri yıkanmış, kendilerini dışlanmış hissetmiş 2 genç vardı karşımda. “Bunları anlatıyorsunuz ama Diyarbakır’ ın tek sorunu eğitim mi? “ dediler. İçim yine cızladı. Ben yine yurt sevgisi ve hoşgörüden söz ettim onlara. Onlara söylemedim ama haklısınız dedim içimden. Bizi birbirimize düşürenler utansın! Kısa bir münakaşa geçti aramızda bende taviz vermedim, onlara da taviz vermediler düşüncelerinden. Saygısızlık boyutuna ulaşmadı asla. Tanırım ben memleketimin erkeğini, kadına saygılıdır. Belki de bu yüzden inandıklarımı içimde bir damla korku olmadan söyleyebildim. Seminer sonrası öğrendim ki o yolun yolcularıymış… Yazık olacak dedim içimden, yazık!

Özlemişim memleketimi.. Polis tanklarıyla karşılaşmadım hiç. Herkes işinde gücündeydi. 23 Nisan’ ı kutlayacak olmanın coşkusu vardı öğrencilerde. Öğretmen ve öğrenciler hummalı bir çalışmanın içerisindeydiler.

Şu an için elimden gelenler sadece gidip onlara bir şeyler anlatmakla sınırlı. Hz. İbrahim ve karınca rivayetindeki gibi… Benim oraya gidip, 50 dakika boyunca bir şeylerden söz etmem ateşi söndürmedi ama benim vicdanımı rahatlattı. Elimden gelen bu çünkü…

Baharın gelişiyle beynimde ve ruhumda bahar temizliği yaptım adeta. Yenilendim. Enerji depoladım, daha da güçlendim.İyi ki gitmişim Diyarbakır’ a… Seni çok ama çok seviyorum Diyarbekir’ im….

Merve Işıl KAYA

Türkiye Uğur Böcekleri Projesi

İletişim Sorumlusu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder