Hayatta öyle anlar vardır ki, o anın bir adım gerisinde olmak istersin. Yaşadığın o anı yaşamamış olmayı, duyduğun o haberi duymamış olmayı dilersin. Öyle bir haberdir ki bu, beklenmediktir. Anidir. İstenmediktir. Ama gelmiştir. Olmuştur. Bitmiştir… Yoktur dönüşü…
Bazen sevdiği ile tartışır insan… Çıkar gider… Sinirle… Döndüğünde sevdiğini orada bulacağım zanneder. Belki oradadır… Ama belki de…
Deriz ki…
Bir ara söylerim duygularımı… Şimdi değil…
Teşekkür ederim nasılsa…
Sevdiğimi biliyordur zaten…
Çok şımartmamak lazım insanları…
İşlerim bir bitsin de…
Yoğunum bu ara…
Aklımda ya, arayacağım…
Şu proje geçsin…
O da bitsin…
Bu da…
Aaa, gitmiş
Ama…
Hayırdır?!
Hayat garanti mi vermişti?
Maalesef…
İade şansı yok…
Belki okuyanlar olmuştur. Radikal Gazetesi yazarı Kaan Sezyum 3 Mart’ta eşini kaybetti. “Hayat ve Anlamı” diye bir yazı yazdı… Yazmak değil aslında, kalbini damıtmış. Yazı uzun bir yazı… Kısa bir bölümü ise aşağıda…
*****
Hayat ve Anlamı
"Geçen haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor...
Ne yazılarımı okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları yemlediğimiz birisi var yanımda...
Yok yani...
Yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey...
Varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip...
***
'Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım' gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik...
Küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. Dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi...
Susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için...
Sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip "Şimdi mükemmel olduk" diye salak salak sevinirdik...
Bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk...
İnsan burnuna Çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi?..
Bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş...
Şans işi işte....
***
Krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu... Daha öğrenecek çok şeyim vardı...
Beni hayata bağlayan şeydi kendisi...
O gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi hissediyorum...
Bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek birisi yok şimdi...
Dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda Tortor var, mal gibi salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte...
Durum böyle olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. Hayatımızın anlamı anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha...
***
Güneş doğuyor, güneş batıyor, haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler filan acayip fasa fisoymuş...
Bi kere daha ayılıyorsunuz... Ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor...
Anlamsızlık içinde buluyorum kendimi sık sık... Evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş olduğunu gören bir emekli gibiyim...
Naapalım, piyango bu sefer bana çıktı, yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına... Çekiliş hep devam edecek...
***
Anne, baba, kardeş, anneanne, dede, babaanne, sevgili, eş, çocuk, dost…
Kimlerse sevilen…
Yanaklarından öpmek…
Sımsıkı sarılmak…
Öperken içine “mis” gibi kokuyu çekmek…
Omzuna yatmak…
Sevilenin sesini duymak…
Gülümsemek…
Gülümsetmek…
Gerek…
Ne zaman mı?
Yaşamın bir adım gerisinde olmayı dileyeceğimiz “an” gelmeden…
Sevgilerimle,
Selin Alemdar
GEL-ENEK Yöneticisi - Eğitmen
Gönderen İZGÖREN&AKIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder