Niçin pozitif düşüncenin kitabını yazdınız?
Ortaya bir delil koymak istedim. Bu kitap 'Pozitif olun.' demiyor. Hatta kitapta pozitif kelimesi bile geçmiyor, denilebilir. Burada asıl anlatmak istediğim şey; bakın bu insanlar, farklı bakış açılarıyla böyle değerlendirmeler yapıyorlar ve bu sonuçları alıyorlar. Sizde farklı bakış açılarını yakalayın. Kitabın başında pozitif düşünen insanlar ile negatif düşünen insanların karşılaştırmaları vardı. Olumsuz düşünce olmasın diye bunları bile attım.
Olumlu düşünce insana ne katar?
Çok zeki ve yetenekli olabilirsiniz. Ama sizin çalışıp çalışmayacağınızı belirleyen faktör olumlu bir yapıda olup olmamanızdır. Türkiye'de ve dünyada çok çok zeki olan ama bir şey yapamayan insanlar var. Eğer çalışırlarsa çok iyi işler yapacaklar, başarılı olacaklar ama yapmıyorlar. Hayatın olumlu yönlerini göremiyorlar. Bunun yanında bir bakıyorsunuz başka birisinin sınırlı zekâsı var. Ama sürekli üretiyor, bir şeylerle uğraşıyor ve pozitif düşünüyor. Bir hedefi bir amacı var.
Çalışıp para kazanmakla mutlu olmak arasında nasıl bir bağlantı var?
Üretmek ve çalışmak önemli bir iştir. Ama ikili ilişkiler daha da önemli. Siz tek başınıza evde yün kazak üretip satarsınız. Ama eşinizle birbirinize giriyorsanız ve huzurunuz yoksa para kazanmakla mutlu olamazsanız. Demek ki sizin ilişkilerinizde de pozitif olmanız ve bu duruşu hayatınızın her alanına uygulamanız gerekiyor.
POZİTİF DÜŞÜNCE BİR ALIŞKANLIKTIR
İnsanın bir günü diğer gününü tutmuyor. İyi ve kötü olmak üzere her türlü ruh halini yaşıyor. Böyle bir durumda her zaman nasıl pozitif olunabilir?
Alıştırma yapmak gerekiyor.
Ne gibi alıştırma…
Mesela sıkılıkla duyduğumuz 'Nasılsın.' sorusu var. Bu soruya ya 'İyiyim.' ya da 'Fena değil.' diyorsunuz. Ya da siz karşınızdakine soru soruyorsunuz. Bu selamlaşmayı sadece 'İyiyim.' deyip geçiştirmeyeceksiniz.
Ne yapalım?
'Nasılsın.' sorusunu size kim sorarsa sorsun ufak bir hikâye anlatacaksınız. Mümkünse bu hikâye düşündürücü, pozitif ve eğlenceli olsun. Böylelikle karşınızdaki kişi ile bir şeyler paylaşmış olursunuz. Pozitif düşünmekte böyle bir şey. Bir alışkanlık meselesi. Hep olumlu düşünmeye kendinizi zorlayacaksınız. Sürekli alıştırma yapacaksınız.
İnsanlar alışkanlıklarını kolay değiştirmek istemiyorlar. Siz seminerlerinizde değişimi yakalamak için nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Bizim seminerlerimiz 12, 24 veya 36 hafta sürüyor. Çünkü insan kolay değişmiyor. Gerçek değişim süreç içinde ortaya çıkar. Biri size söylediği için değişmezsiniz. Sizin değişimi istemeniz lazım. Ben ödev veriyorum 'Bunu bunu yapın.' diye. Esas olan 2 saatlik seminer paylaşımı değil. 6 gün 24 saat üzerinde yapılan uygulama. Sonraki seminerde soruyorum: Eşinle ne yaptın, oğluna kızdın mı, arkadaşına nasıl davrandın, sorunlu müşterinle ilişkilerini düzetmek için bir çaba gösterdin mi? Çünkü esas olan uygulama.
SORUNLAR ALLAH'TAN GELEN HEDİYE
Yaşadığı tüm zorluklara rağmen hayatın olumlu yönünü gören insan profili çizdiniz. İslam'da da kulluk bilinci içinde olan kâmil insan kavramı var. Kişi tüm zorluklara sabreder, şükreder ve Allah'tan geldiğini bilir. Sizin anlattığınız pozitif düşünce bunun neresinde?
Şükretmek bir seçim işidir. Dolayısıyla kâmil insan ve şükreden insanda pozitif bir seçim yapan insandır. Seçenekler içinde olumlu olanları seçer. Ümitleri olanlar bir şeylerin daha iyi olduğuna inanan insanlardır.
İnsanlara başarıyı ve pozitif düşünceyi nasıl anlatıyorsunuz?
Sorunları tanımlarken onların bir hediye olduğunu anlatıyorum. Allah'ta sevdiği kuluna çok hediye verir. Sorunlar bizi geliştirir, diyorum. Birde severek kullandığım bir başka örnek ise fırın kavramıdır. İnsanlar başına gelen olaylardan sürekli şikâyet ediyorlar. Fırında da yemeğin pişmesi için dört taraftan ateş yanıyor. Ama o fırın yemeği pişiriyor, yenecek kıvama getiriyor.
Sorunlarda insanı pişiriyor ve kâmil insan yapıyor.
Hiç sorun yaşamayan kişi oturmasını, kalkmasını bilmez. Sabretmesini bilmez. Düşünmesini bilmez. Ama bu şekilde yaşam lezzetli oluyor. İyinin kötünün değeri olur.
BAŞARI, İNSANIN DOĞRU KARAR VERMESİDİR
Başarı nedir?
Başarılı olmanın ne olduğunu tam olarak tarif edebilmiş bir kişisel gelişim kitabı yok. Başarı herhangi bir durumda gerekli olanı yapmaktır. Bazen başarılı olmak savaş ortamında insanlara faydalı olmak için tüm mal varlığını satmaktır. Bazen de tüm herkese yararlı olabilecek bir ilacı bulmak için bir laboratuarda 3 yıl çalışmaktır. Ya da anneniz çok hastadır. Ona sizden başka bakacak kimsesi yoktur. Sizinde ona bakmanızdır. Şartlar ne gerektiriyorsa ona göre hareket etmektir. Herkesin kendi koşulları içinde gerekli olanı yapmasıdır.
TELEVİZYONU TAMAMEN KAPATIN
Medyada başarı anlatılırken hep kariyer ve ekonomik koşullar ön plana çıkarılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu çok yanlış bir kavram. Medyanın Türkçe konusunda bile bir ölçüsü yok. Bu yüzden bu konuyu kavramlar üzerinden konuşmamız çok zor olur. Kimse bunları konuşma çabası içinde değil. Medya karmaşık bir şey.
Sizin gündeminiz ile Türkiye'nin gündemi arasında bir far var mı?
Benim gündemim ile Türkiye'nin gündemi arasında hiçbir ilişki yok. Bence benim kişisel gündemim medyadaki gündemden daha ilginç. Ve daha değerli. Medyanın ele aldığı konuların çoğu makro konular. Seyirci ve dinleyicinin dışında kalıyor. Ve bir etkinizde olmuyor.
Kendimizi bu durumdan nasıl kurtarabiliriz?
Televizyonu tamamen kapatarak. Ben 2000 yılında televizyonu kapattım. Televizyonda bir ölüm haberi 30 defa gösteriliyor. Sürekli seyredildiğinde insanın psikolojini bozuyor. Eğer siz o görüntüyü çok seyretmek istiyorsanız girersiniz internete ve seyredersiniz.
Ana haber bültenleri nasıl?
Ana haber bültenlerinde izlenmeye değer 3 dakikalık haber var. 3 dakikayı da internetten seyret. Geri kalanı da arkadaşınla sohbet mi edersin, kitap mı okursun veya başka bir şey mi yaparsın, bu sana kalmış.
Sizce televizyonun zararları neler?
Televizyon hayatınıza bu kadar çok dâhil olduğunda sadece zamanınızı almıyor. Gündeminizi de dolduruyor. Dizileri ile reklamları ile tekrarlanan haberleri ile tamamen sizi işkâl ediyor. Hareketsiz bırakıyor. Aile içinde iletişimsiz bırakıyor, kendi zamanınızı kullanamaz hale getiriyor. Komple kapattığınızda ya da tamamen evden çıkardığınızda rahatlıyorsunuz.
Kısaca televizyonun kontrolünden çıkıp televizyonu kontrol edin diyorsunuz.
Evet. İçeriği siz belirliyorsunuz. Televizyon içerde iken başkaları belirliyor. Ben diyorum ki; akşamları ana haber bültenlerini seyredince insanların psikolojisi bozuluyor. Ben kötü görüntülerle zihnimi niye meşgul edeyim. Başka şeylere zaman ayırmam lazım. Kalbimi ruhumu temiz tutmam lazım.
KİŞİSEL GELİŞİM KİTAPLARININ ÇOĞU BOŞ
Yabancı kişisel gelişim kitaplarının Türkçe'ye çevrilerek okura sunulması sizce Türk kültürüne uygun mu?
Birçoğu Amerika ve İngiltere'den geliyor. Bize uymayan kısımları bizim toplumsal dokumuzda olmayan şeyler. Ama ortalama olarak; kişisel gelişim kitapları bize uymuyor, diyemeyiz: Kendini geliştir, oku, kendine iyi bak ve araştırma yap diyorlar. Özündeki konular aynı.
İçeriklerini nasıl buluyorsunuz?
Bazıları tamamen pazarlama macerası. Kitabın içinde hiçbir şey yok. Kitabı yazan kişi tamamen boş. Yayıncıları para kazanmak için iyi bir isim bulmuşlar ve kitabı satıyorlar. Tabii ki bu durum kişisel gelişim kitaplarında olduğu gibi romanlarda yok mu? Var. Ben özgün yazıyorum. Türkiye'de yazarların çoğu 3-5 kitabın derlemesini yapıyorlar. Ya da çevirme yapıyorlar. İnternette dolaşan hikâyeleri toplayıp sonra kitap diye ortaya çıkarıyor.
BİR NEBZE SÜPERMEN OLDUM
Melih Arat, sürekli başarıdan bahsediyor ama kendisi istediği başarıya ulaştı mı?
Ben küçükken Süpermen olacağım diyordum. Bu zaman için bir nebze Süpermen olabildim. Karakter analizi yapabilen, ev ortamında 5-6 dakika içinde size hidrojen gazı üretebilen, bıçak kullanmadan bantları kesebilen vb. gibi birçok özellik yapabilen biri oldum. Sıra dışı olmaya karar verdim. Ve bunu yaptım da.
EL YAZISI DEĞİL, BEYİN YAZISI
Sizin diğer bir uzmanlık alanınızda grafolojidir. Bu konuda bir çok çalışma yaptınız? Öncelikle şunu sorayım: Grafoloji nedir?
El yazısından karakter analizidir.
Dünyada nasıl kullanılıyor?
Personel seçiminde, çok önemli derecede adli olaylarda kullanılıyor.
Ya Türkiye'de…
Türkiye'de personel seçiminde kullanılması yeni başlama aşamasında. Daha çok adli olaylarda kullanılıyor.
Grafoloji bilimi nasıl ortaya çıktı?
Bern Üniversite'sinde bir profesör şöyle bir araştırma yapıyor: Yanına insanları çağırıyor. Onlara önce ,'Elinizle bir yazı yazın.' diyor. Sonra daha büyük bir kâğıda 'Ağzınızla yazı yazın' diyor. Bundan sonra 'Ayağınızla ve sol elinizde yazı yazın' diyor.
Dört farklı şekilde yazı yazıldı. Yazılar deforme olmadı mı?
Tabii ki ağzı, ayağı ve sol eli ile yazdığı yazılar daha fazla deforme oluyor. Ama harflerin aralıkları, italiklik düzeyi ve kelimelerin aralıklarının değişmediğini görüyor. Sonra kelimelerin üst, orta ve alt bölgelerine bakıyor. Onların da aynı özellikleri taşıdığını anlıyor. O zaman profesör diyor ki; demek ki bu yazı el yazısı değil, beyin yazısıdır. Çünkü yazının nasıl olacağına dair talimatı beyin veriyor. Beyinin emirlerini değiştiremiyorsunuz.
El yazısı ile kişilik analizinde yazının güzelliği veya çirkinliği önemli mi?
Birçok kişi 'Benim yazım çirkindir' der. El yazısından karakter analizi yapılırken yazınızın çirkinliğine ya da güzelliğine bakılmaz. Yazı da okunmaz. Sadece harflerinizin bir kelime içindeki yakınlık oranına, kelimelerinizin bir cümle içindeki mesafesine, harflerin sağa veya sola eğimli olmasına, büyüklüklerine, harflerin ilmekli veya ilmeksiz olmasına, m,n, v gibi harflerin yazılışına bakılır.
EL YAZINIZ SİZİ ELE VERİYOR
Siz yazınızı değiştirebiliyor musunuz?
Bu konunun uzmanı olduğum halde bende değiştiremiyorum. Aşağı yukarı herkesin yazısını taklit edebilirim. Ama hızlı yazı yazarken kendi orijinal yazımın dışında bir yazı üretemiyorum. Yazı insanı ele veriyor. Ardından bu analizleri yapan uzmanlar el yazınıza bakıyorlar bu yazı ile kişiliğiniz arasında bir ilişki var mı diye inceliyorlar.
Siz nasıl bir çalışma yaptınız?
Bizim Türkiye'de 500 kişi ile yaptığımız bir araştırma oldu. El yazılarını analiz ederek kişilik örneği çıkardık. Sonra bu insanlara kişilik testi yaptık. Testlerle el yazılarını karşılaştırdığımızda yüzde 90′ın üzerinde bir başarı çıktı.
EL YAZISI KOLAYLIKLA DEĞİŞMEZ
'El yazısını düzene sokan biri hayatını da düzene sokar' diyorsunuz. El yazısı nasıl düzeltebilir?
Kimse el yazısını kolayla düzene sokamaz. Bu bir farkındalık durumudur. Kişinin bilinçaltında değişime hazır olması ve kendisinin değişimi istemesi ile olabilir.
Normal bir kişi kendi yazısını nasıl analiz edebilir?
Şimdi bu yazıyı okuyan kişi A4′e yazı yazsın ve ona dikkat etsin. A4′ü nasıl kullandığına iyi baksın. Yazı 90 derecelik açı ile yazılmış, bütün satırlar birbirine paralel, üst ve alt paylar eşit bırakılmış. Genel bir düzen hâkim ise o kişinin çalışma masası da düzenlidir. Kendine ait bir yatak odası varsa odası da tertipli ve düzenlidir.
Değilse…
Ama o kişinin el yazısı düzensizse odası da dağınıktır. Odanın düzeni ile el yazısı arasında bir uyum vardır. Bu planlama becerisi ile ilgilidir. Planlı bir insansanız odanızı da planlarsınız yazınızı da. Eğer yazı gibi beyinin bilinçaltından gelen bir şeyi düzenleyebilmeyi becerebiliyorsanız odanız da düzene girer. Yazınızı düzenleyecek farkındalığa ulaşırsanız, hayatınızda düzene girmeye başlar. Kafa yorup 'Ben yazımı düzelteceğim' diye çalışırsanız diğer taraflarda düzelir.
Bu farkındalık nasıl oluşur?
Kendisine soru sormalı, 'Ben neden dağınığım? İşlerim neden yolunda gitmiyor?' diye düşünmeli.
İnsan neden kendini düzeltemez?
Birçoğu çocukluktan gelen alışkanlıktır. Bir çocuğun yapması gereken birçok işi annesi yaparsa o çocuk büyüdüğünde de aynı şekilde devam eder. Odasını sürekli dağınık bırakıyorsa evlendiğinde de aynı şekilde dağınık olur.
http://sefertasim.wordpress.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder