15 Nis 2010

GARCIA’YA MEKTUP GÖTÜREN YÜZBAŞI


Amerika Kurtuluş Savaşı’nın bir safhasında,İspanya ve sömürge ordusunu tecrit edebilmek için Kübalı General Garcia’nın ordusuna talimat göndermek icap etti.Cumhurbaşkanı Mc Kinley,General Garcia’ya bir mektup yazdı.Mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu.Başkomutanlık karargahında Garcia hakkında bilgi yoktu.Neredeydi,nasıl gidilirdi,hepsi meçhuldü.

Mektubu götürmeye yüzbaşı Rowan görevlendirildi.Yüzbaşı Rowan mektubu aldı,torbasına koydu,gitti,döndü ve tekmilini verdi.Garcia talimata uyacaktı.

Yüzbaşı mektubu alınca “Bu Garcia da kimdir?”Nerede bulunuyor?Oraya nasıl gidilir?Atla mı,trenle mi?Harcırahımı kim verecek?Arkadaşım Thomas ata daha iyi biner,onu gönderseniz olmaz mıydı?Eşim biraz rahatsız,hem bu hafta izin sırasındayım” demedi.

Benim burada anlatmak istediğim,Yüzbaşı Rowan’ın dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmasının,ormanlara üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamlamasının,dağlarda ve ormanlarda Garcia’yı bulmasının hikayesi değildir.

Antılmak istenen husus yüzbaşının bu hikayesinin tüm okullarda örmek insan olarak tanıtılmasıdır.Dünyanın her yerinde,her gün milyonlarca yöneticinin Garcia’ya gönderecek mektubu vardır.Öte yandan gençlerin muhtaç oldukları bilgiler sadece bir dizi teori değildir;kendilerinden istenen vazifeleri kendi iradeleri ile sonuçlandırma idrakına ve eğitimine de sahip olmalarıdır.Bugün en çok muhtaç olduğumuz budur.

Özellikle hizmette fertlerin ilgisizliği ve bilgisizliği toplumları ve kurumları felçli kılar.Hizmetin çarkı dönerken,çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan eğitilmesi ve bilinmesi için zaman yoktur.Aksi takdirde hizmet durur,yeniden eğitim yapmak gerekir.Öte yandan hizmet,devamlı akış,devamlı meşguliyet ister.Çarkın bir dişi kendi işini hiçbir zaman durdurmaya mezun değildir.

Bir defasında her yönetici gibi böylesine meşgul iken odama giren bir memur,bana:”Efendim,siz birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini terfi ettirdiniz.Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiçbir fark yok.Öğrenimimiz de aynı.O benden daha yakışıklı değil.Böyle olduğu halde beni hâlâ terfi ettirmiyorsunuz.”dedi.Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım:

“Sokakta gürültüler var.Duyuyor musun?Nedir acaba?”

“Gidip sorayım efendim.”diye memur can sıkıntısı ile cevap verdi.Biraz sonra döndü:

“Bir arabaymış efendim.”

“Yükü neymiş?”diye sordum.

“Gidip bakayım efendim.”Biraz sonra döndü:

“Arabanın yükü bir sürü çuval efendim.”

“Çuvallarda ne varmış?”

“Gidip bakayım efendim.”Biraz sonra döndü:

“Çuvallarda çimento varmış efendim.”

“Nereye gidiyormuş bu araba?”

“Gidip bakayım efendim.”Biraz sonra dönüp cevap verdi:

“X ve Y şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş efendim.”

“Çok güzel dedim.””Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen.Hani haksız yere terfi eden arkadaşınız.”

Beriki geldi ve mırıldandım:

“Sokakta bir takım gürültüler oluyor Nedir acaba?”

“Gidip bakayım efendim.”Döndüğü zaman şöyle cevap verdi:

“Kırk çuval Porland çimentosu yüklü bir araba.Çimentoların menşei New Orleans.X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş.Uluslararası ulaşıma sahip bir kamyon.Çuvalları istasyondan almış.Çuvallardan biri yarı yolda patladığı için şimdi bunun yerini değiştirmeye çalışıyorlar.”

Bu iki örnekten yorumlar yapmaya hiç gerek yok.Dünyayı dolduran özel müesseselerle resmi dairelerdeki bütün memurları kendine düşman etmek niyetinde değilim.Bunlar belirli bir öğretim döneminden sonra,bir masanın başına kurularak hiçbir iş yapmadan devlet baba hesabına geçinip gitmeyi meşru bir hak saymakla zaten gayri meşru olmuşlardır.

Sabahtan akşama kadar sigara tüttürmek,kahve içmek,vergi yoluyla kendilerini besleyen halkı hırpalamak,sadist bir zevk uğruna en basit işlemleri bile karmakarışık etmek,baştan savmak istedikleri bir müracaatçıyı masadan masaya dolaştırmak ,”Bugün git,yarın gel.”teranesiyle hedefinden iyice uzaklaşan evrakı,arşivin küflü derinliklerine gömmek.Ay sonunda alacakları paraya karşı yapacakları bu ise şayet,hiç zahmet buyurmasınlar.Millet bu parayı onlara haram edecektir.

Klemanso’nun meşhur tekerlemesi ne kadar hoş:”Bakanlık geç gelenlerle erken gidenlerin karşılaştığı yerdir.”demiş.Bakanlığı süresince öyle garip vak’a lara şahit olmuş ki boyuna vecizeler dizmiş.

1906 yılında bir gün aklına esmiş,emrindeki memurların durumunu şöyle yakından görmek istemiş.Odalardan birine girmiş,kimse yok.İkincisine girmiş,bomboş!Üçüncü odada bir memur varmış,o da uyuyormuş Yanında bulunan daire müdürüne dönmüş:

“Sakın uyandırmayın,yoksa o da çekip gider.”

İşte böyle,uzun söze ve uzun izaha benim de sizinde vaktiniz yoktur.İnsanlığın Garcia’ya mektup götürecek yüzbaşılara ihtiyacı çoktur.

Kaynak:”Avucunuzdaki Kelebek” –Elma Yayınevi-A.Şerif İzgören sf:46-49

Sözün özü: Devlet memurları, başsız çivi gibidir; içeri sokabilirsiniz ama dışarı çıkaramazsınız.(Amerikan Atasözü)

Not:Bu yazıyı okuma zahmetine katlanıp özellikle kendini rahatsız hissedip savunma gereği duyanlar varsa bilmelidirler ki o zaman aynada kendilerine bakıyorlardır.

2001 yılında özellikle çok ciddi bir ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemde,vasıflı bir çok insanın işini kaybettiği dönemlerde bile maaşlarını günü gününe almış olanların hayatın gerçekleri ile yüzleşmeleri halinde düşecekleri sıkıntı da büyük olacaktır.Günümüz Türkiye’sinde hala devlet memuru olmak evlilikte çok önemli bir kriter olarak akıl mantık evliliği yapanlar için çok itibar görüyor.Herkesin kendi gerçeği var neticede.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder