1950’li yıllar, Büyükada’da bir cenaze merasimi var. Ardından camiye gidiliyor, camide mevlit okunacak. İçeride yirmi Müslüman Türk, otuz Hıristiyan Rum, on Musevi vatandaşımız var. Hepsi caminin içinde gözyaşı döküp, mevlidi dinliyorlar. Çıkışta da sarılıyorlar birbirlerine, öyle ayrılıyorlar.
Böyle bir hoşgörü kültürünü dünyanın çok az ülkesinde görürsünüz. Bu bizim ülkemize hastır.
Hermann Hesse’nin bir şiiri:
“İster ata ister taşıta bin
Ha iki olmuşsun ha üç
Son adımı tek başına atacaksın
Ne kadar güç.”
İnancı, ırkı ne olursa olsun birbirini ilk adımında, son adımında yalnız bırakmayanların ülkesiydi burası.
1930-1950 yılları arası, Kayseri’de nüfus 80.000 iken 10.000 Ermeni vatandaşımız yaşamaktaydı. Ramazanda hiçbiri dışarıda bir şey yemez ve Müslüman gibi yaşarlar, Ramazan Bayramı’nda da karşılıklı ziyarete giderlerdi. Çocuklar Türk-Ermeni ayırt etmeden el öper, bahşiş alırlardı. Sorun Kayseri’nin eskilerine, Anadolu’nun eskilerine, anlatsınlar.
Balkan Savaşı döneminde Yunanistan’dan, Girit’ten kaçıp Türkiye’ye gelen Türklerin çoğu, yolda çeteciler çalmasın diye, altınlarını komşularına bıraktılar ve geri gidip alamadılar. Otuz yıl sonra bile Yunanlı kalktı, geldi, buldu komşusunu Türkiye’de, verdi parayı, sarılıp ağlaştılar.
Anadolu’nun kültürü yardımlaşma, sevgi, hürmet üzerine kuruludur. Çürür mü? Bilmem.
Aranızda anne-babasını kendi seçmiş olan, “Ben şu ülkede doğayım, mümkünse ırkım da şu olsun!” demiş olan var mı? Yok.
O zaman Türk de doğabilirdiniz, Rum da, Kürt de, Çingene de. Elde var bir. Aranızda kendi anne-babasının inancı dışında bir inancı olan, farklı bir dine mensup olan kaç kişi var? Yüzde bir, bilemedin iki-üç.
Onlar da çoğunlukla büyük kentlerde yaşayan bir grup. “Annem, babam Allah’a tapıyordu ama ben paraya tapıyoruum, ciksim ben, vauuv” grubu. O zaman bunları kendimiz belirlemedik. Kendimizin belirlemediği inanç ve ırklarımızın, başkalarınkinden daha üstün olduğu, daha iyi olduğu varsayımı, inanıp da üzerine ideoloji oluşturabileceğiniz en saçma tezdir.
Hitler sağ değil ya, atıp tutuyoruz, idare edin. Bu arada PKK’nın siyasi kanadının (partinin adı devamlı değişip durduğu için asıl sıfatını yazıyorum), Kürtçü, ırkçı siyasetin başındaki adamın Türk diye soyadı olması ne yaman çelişkidir.
Sen kendini üstün sanırsın, o kendini üstün sanır, öyle uğraşır durursun. Bana öyle geliyor ki:
Farklı farklı evlerde, farklı dillerde aynı Allah’a dua edip duruyoruz.
Eminim ateistler de kozmik gücü çok beğeniyorlardır.
Hepimizin inancı saygıyı, hürmeti çok hak ediyor. Çünkü ancak o zaman kendi inancın da hürmet görür. Bunu söylemeyi en çok hak eden insanların olduğu ülkede yaşıyorsunuz.
Kani Karaca Ramazan’da, İstanbul Yeni Cami’de mevlit okurken, dönemin Ortodoks Patrik’i onu dinlemeye gelirmiş. Gözleri görmeyen Kani Karaca’nın kulağına fısıldarlarmış Patrik’in geldiğini. Karaca da Patrik’in sevdiği makamdan okurmuş mevlidi.
Yeryüzünde yaşayan insanlar sadece insan oldukları için saygıyı hak ediyorlar.
Adam kendi kötüyse herkesi kötü görür, kendi iyiyse herkesi iyi.
Polyannacılık oynamayın ama “O da mı kötü, bu da mı kötü?” gözüyle bakarsanız, deliğinden çıkamayan korkaklar gibi bakarsınız etrafa.
Kaynak: Supermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesine Bağlardı kitabından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder