İki insan arasında var ve aslolan şeyin "ilişki" olduğuna inanırım. Arası bozuk olan iki insan arasındaki temel mevzu ilişkiyse, arası iyi olanların da sahip oldukları o "iyi şey"in ilişki olduğu aşikârdır.
İyi bir ilişkinin ölçütleri nelerdir? Bu soru zihnimin bir kenarında hep durur. Alt alta dizilmiş maddelere yenilerini ekleyebilirim umuduyla.
"Birbirini çok sevmek" desem, sevginin hissî yönünün bugün varsa yarın yok da olabileceğine çokça şahit oldum. Aşk desem, hiç değil. Aşk zaman zaman nefrete bile kolayca dönüşebiliyor. Aşk ve şevkle evlenen insanların birkaç ay sonra en kısa yoldan boşanma yolları aramaları hiç de nadirattan değil. Aşkın ve âşığın kendisi teselliye muhtaçtır.
Şimdi bir cevabım daha var. Bir kitabın ismi dikkatimi çekti ilkin. Aradığım ölçütlerden birini daha bulduğumu biliyordum. Kitabın (Teselliler Kitabı) sonundan başladım okumaya. "Teselli Etmeyen Sözler" bölümünde geyik teselli sözlerine yer veriyordu yazar (Yusuf Özkan Özburun): "'Boş ver, üzülme', 'Hadi, bir dahaki sefere!', 'Aman, sen de her şeyi ciddiye alıyorsun, yak bir sigara', 'Bir fincan çay iç düzelirsin', 'Aldırma, her gencin başına gelir', 'Kaçarı yok, olacak olacak, yorma kafanı...' 'Senin başına gelen de bir şey mi? Bak ben sana ne yaşadığımı bir anlatayım da sen haline şükret...'"
Kitabın başına döndüm. Epigraf olarak yer verilmiş olan Kâinatın En Değerli Varlığı'nın sözüyse aradığım cevabın tam tamına bu olduğunu düşündüm: "Kim musibete uğramış birini teselli ederse o, teselli ettiği kişinin o dert sebebiyle kazandığı sevap kadar sevap kazanır." Birimizin ötekine verebileceği en güzel şeylerden birinin "teselli" olduğuna kanaat getirdim o an.
Teselli kelimesi gelip oturdu zihnimin başköşesine. Kâinatın En Değerli Varlığı da teselliye muhtaç mıydı, diye düşünürken birkaç sayfa ötede eşi Hz. Hatice'nin Hz. Peygamber'i tesellisiyle karşılaştım. "Eşlerin birbirine verebileceği en kıymetli şeylerden biri nedir? İyi bir ilişkinin önemli ölçütlerinden biri nedir?" sorularına rahatlıkla "Kalbi tatmin edecek tesellidir." diyebilirim artık. Şöyleydi gelmiş geçmiş en güzel eşin tesellisi: "...Vallahi, Allah seni utandırmaz. Çünkü sen, akrabalarına bakarsın, sözün doğrusunu söylersin, fakir ve muhtaçlara elinden gelen yardımı yapar, hiç kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misafirlere ikram eder, onları ağırlarsın. Hak'tan gelen felaketler karşısında insanlara yardım edersin." Bir erkek başka ne duymak ister ki karısından!
Anlamsızlığın, yalnızlığın, hüznün, ölümün, ayrılığın, çirkinliğin, ihtiyarlığın, iyi çocuklar yetiştirememenin, aşk acılarının teselli edicisi olmaya çalışırken yazar, aslında tesellisine muhtaç olduğumuz temel varoluşsal acılarımızın altını da çizmiş. Özburun'un, anlamsızlığı irdelerken hayata karşı içimizde bir soğukluk, uzaklık ve yabancılaşma hissinin oluşmasını temel iki sebebe dayandırması özellikle dikkat çekici. Bunlardan birincisini dünyaya ve dünya nimetlerine tapınma derecesinde bir hırs ile istekli olmak ve bu istekleri elde edemeyince dünyadan ve hayattan soğumak, uzaklaşmak olarak formüle ediyor. İkinci uzaklaşma biçimini ise insani bir hal olarak görüp dünyanın hakikatine ulaşma olarak değerlendiriyor. Dünyanın ve dünya nimetlerinin gelip geçen tarafından yüz çevirip sonsuza açılan yüzlerine yoğunlaşmaktan kaynaklanan uzaklaşma ve soğuma hissi tespitini değerli bir tespit olarak okudum.
Yalnızlığın tesellisini sunarken de meleklerden bahis açması manidar. "Meleklerin kanat hışırtıları her yanı sarmışken, bir gülün dikeninden bile bir melek gülümsüyorken..." cümlesi dikkatimi gülün dikenlerine daha bir dikkatle çevirmeme vesile oldu.
Sonra başına döndüm kitabın. "Önsöz: Teselliyiz Birbirimize..." başlıklı kendi hayat serencamını da anlattığı önsözde, Hâce Yusuf Hemedâni'nin Rutbetu'l-Hayat'ında "Hayat nedir?" sorusuna verdiği cevaba yer veriyor: "Hayat, teselli olmaktır. Kişi teselli bulduğu şeyle yaşar, onunla hayattadır... Dünyanın oyuncaklarıyla teselli olan kişi 'dünya ile yaşayan'; Rabbinin zikri ve meşguliyeti ile teselli olan kişi ise 'Mevla ile yaşayan' insandır."
Yazarın önsözdeki "Bu geçici yurtta, birbirimize en büyük vazifemiz tesellidir, diyorum." sözü bu kitabın cümlesiydi benim için. İyi bir ilişkinin de tariflerinden birini bulmanın sevincini duyarak bitirdim kitabı: Birbirimizi ne kadar teselli edebiliyorsak, o ilişki o kadar iyi bir ilişkidir.
Mustafa ULUSOY / Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder