BİZLER zamanın sonunda yaşıyoruz. Cumhuriyetimiz bir sıfır noktasına yaklaşıyor. Tüm sinyaller buna işaret ediyor. Büyük kazanımları da sağlamış bulunan sistem, eksiklikleri ve aksaklıkları nedeniyle birçok insanı hoşnutsuz kıldı.
Sistemin sonuna gelindi, yeni bir şeylerin gerektiği üzerinde hemen herkes hemfikir ama bitenin yerine neyin konulacağını da kimse tam olarak bilmiyor, bilenler ise bunu açıkça söylemiyor.
Bu yüzden yaklaşanın "apokaliptik bir sıfır noktası" (apocaliptic zero point) olması ihtimal dahilinde. Kafa karışıklıkları nedeniyle büyük huzursuzluklar, karmaşa, düzensizlikler ve yeni çatışmalar yaşanabilir.
Bildiğimiz, alıştığımız sistem eşitsizlikleriyle, sıradan resmi otoriterizmiyle, açık ve derin yapılarıyla, ideolojisiyle çoktan tarihe gömüldü bile. Yerine net bir yeni sistem konulmadı, bu yüzden şimdi boşluktayız.
ERGENEKON'U YANLIŞ ANLADIK
Ölen sistemin geleneksel koruyucularının ya takatleri kalmadı ya da korkuyorlar.
Hepimiz Ergenekon soruşturması sürecini aslında yanlış anladık, olan biteni sadece alışılmış resmi jargonla tartışmaya çalıştık. Oysa gözaltına alınmaların şekli ve tutuklanmalar, askerlerin savcı karşısına çıkarılmaları, kozmik odaya yapılan baskınlar, aramalar bunların hepsi aslında birer ideolojik haykırıştı. O sembollerle, "Eski sistem öldü, alışkanlıklarınızdan kaynaklanan tepkilerinizin artık bir anlamı yok"
deniliyordu anlayan herkese. Fakat bütün bu sürecin, aslında bir sistemin can çekişmesi olduğu zor anlaşıldı. Anlaşıldığı zaman ise iş işten geçmişti, Cumhuriyet artık çoktan "ancien regime" olmuştu.
Bu dediklerimi düz mantıkla anlayıp anlamlandırmanız mümkün değil. Cumhuriyet'i sadece bir hukuk sisteminden ve siyasi yapıdan ibaret oluşum olarak almayın; çünkü bu sistem, içindeki oyuncularından belirli davranış biçimleri talep eden, son derece katı kuralları ve davranış normları bulunan bir ideolojik sistemdi. Oyuncular kurallara uydukları sürece sistem görünürde sorunsuz şekilde sürüyordu.
İlk önce siyasi iktidar, oyunu alışılmış biçime oynamayı reddetti. AKP sistemin derinleşmiş, çürümüş yönlerine saldırdı. Bu arada eski rejimin koruyucu ve kollayıcıları da hem reel güç açısından hem de ideolojik açıdan "empotant" hale getirildiler; artık hiçbir oyuncu eskiden alışıldığı gibi oynamıyor veya oynayamı-yordu. Oyunlar olmayınca da ideolojik yapı çöktü. Ve alıştığımız, bildiğimiz cumhuriyet sistemi "Eski askerler ölmez ama ortadan çekilip giderler" cümlesinde olduğu gibi ortadan çekiliverdi
Cumhuriyet'in sonu, sessiz film döneminin sonuna benziyordu. O dönemde bütün seyirciler artık sessiz film modeline alışmışken, bir gün sadece tek bir çığlıkla (beyazperdede yaklaşmakta olan trene bakarak çığlık atan aktörün sesiyle) bir dönemin sonu geliverdi ve modern film tarihi başladı. Türkiye'de de Cumhuriyet döneminin dışlanmış, yabancılaşmış kesiminin
kolektif çığlığıyla eski sistem tükendi, yenisinin yolu açıldı. Bir "kopuş" türünde, devrim olmadan eski sistem çökertildi.
Bu gibi durumlarda eskinin çöktüğü ve yerine ne konulacağının henüz belli olmadığı, yani sıfır noktasında bulunan toplumlarda, benim yukarıda vurguladığım huzursuzlukların, düzensizliklerin yaşanması muhtemeldir.
Ancak başka bir ihtimal daha var. Hepimizin bunun olması için mücadele etmemiz gerekiyor.
FLORANSA ANI (FLORENCE MOMENT)
Kültür tarihinde "Floransa anı" diye bilinen bir kavram var. Bu, Rönesans öncesi Floransa'sında kültürel, ideolojik, siyasi birçok öğenin bir araya düzgün gelmesiyle yakalanan bir patlama anıdır. O günlerde Floransa birçok farklı öğeyi düzgün olarak bir araya getirebildiği için mutlu ve ilerleyen bir toplum kurabildi, Rönesans'ı gerçekleştirdi.
Şu an bir keskin bıçağın üstünde durmakta olan Türkiye'nin kendi "Floransa anı"nı yaratma şansı gerçekten var. Eski sistem yıkılırken uzun süredir zorunlu olarak baskı altında tutulan öylesine arzular, güçler ve enerjiler ortaya çıktı ki, bunlar tarihimizin bu aşamasında düzgün biçimde bir araya getirilebilirse Türkiye bundan sonra büyük bir gelişme yaşayabilir. Bu bizim "Floransa anı"mız olacak.
Eğer Türkiye yapmak zorunda olduklarını yapabilirse, yani insanlara ne yapmasını emreden laik sistemden insanların yaptıklarını kabul edip paylaştırmaya dayalı se-küler sisteme geçebilirse, zaten can çekişmekte olan derin güçlerini artık tamamen geçmişine kalıcı biçimde gömebilirse, daha demokratik olabilirse, mahalle baskılarını tamamen ortadan silerse, Türkiye "Floransa anı"nı kesinlikle yaşayacak ve dünyada da lider güçler arasında yer alacak.
Alıştığı sistemin ve o sistemin koruyucularının ortadan kalkması birçok insanda normal olarak endişe oluşturur. Ancak o endişeler, bizi bekleyenin illa "apokaliptik sıfır noktası" olması durumunda belki mantıki olabilirdi ama "Floransa anı"mızı yakalama ihtimalinin de bulunduğu bir toplumda o tür endişeleri taşımak ve o korkularla hareket etmek, hem kendimize hem de topluma kötülük etmek anlamına gelir. Eski zincirlerimizden kurtulursak, gelinen duruma daha objektif bakabilirsek, korkulu söylemler tutturmazsak, yaşanmış olan birçok acılı süreç sonunda Türkiye'nin önünde nihayet büyük bir yol açıldığını görebiliriz. Bizim "Floransa anı"mız da o yolun üzerinde bizi bekliyor.
ESKİYE SARILANLAR
Eskiden bir beklentileri olanların illa da kötü niyetliler olması gerekmiyor. Eski rejimde ne oluyordu? Bir hatırlayalım: Birçok dönemde sistemden çıkmak ve yeniyi inşa etmek için girişimler olurdu ve bunlar hayli yol da alabilirlerdi. Ama bu değişimler olurken bir yandan da "Her etki tepkiyi getirir" söylemini tutturan, yani çökmekte olan sistemin bir şekilde mutlaka karşı tepkiler verip canlanacağını düşünenler olurdu.
Ama bu defa durum çok farklı. Eski sistemin legal-illegal koruyucuları bu defa yenildiler ve tecrit edildiler, artık devletten destek alamıyorlar. Türkiye'de devletten destek almayan hiçbir karşı tepki girişimi olamayacağından bu defa gelişmeler tersine döndürülemeyecek.
Boşu boşuna umutlar yaratanlar, kendilerinin ve toplumun vaktini harcayacaklarına alternatife baksınlar ve neyin olası dahilinde olduğunu görmeye çalışsınlar. Dediğim gibi, ülkenin "Floransa anı", biraz elimizi uzatmayı bildiğimiz takdirde hemen yakınımızda duruyor.
Serdar Turgut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder